Analiz, Cemal Kaşıkçı

BM’nin Kaşıkçı raporu Türkiye'nin haklılığını ortaya koydu

BM’nin Kaşıkçı raporunda Türkiye'nin uluslararası hukuka uygun olarak hızlı, etkili, kapsamlı ve şeffaf bir tahkikat çabasının Suudi Arabistan tarafından engellendiğini ifade ediyor.

Selim Özaycan  | 24.06.2019 - Güncelleme : 30.09.2019
BM’nin Kaşıkçı raporu Türkiye'nin haklılığını ortaya koydu

İstanbul

Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi hadisesi hem gerçekleşme biçiminin uyandırdığı infial açısından hem de küresel ve bölgesel siyasette ortaya çıkardığı etki bakımından önemli sonuçlar doğuran bir olay olarak siyaset bilimi kitaplarında yerini aldı. Kaşıkçı’nın entelektüel çevreler nezdindeki konumu ve önemli gazetelerdeki yazıları sayesinde cinayetin perdelenmesi mümkün olmadı ve tüm dünyanın ilgisi bu olaya yöneldi. Türkiye, Suudi Arabistan ve ABD’nin yanı sıra Birleşmiş Milletler (BM)’de olaya müdahale edip, sorumluların tespit edilmesi ve vakanın aydınlatılması için bir özel raportör tayin etti.

BM İnsan Hakları Konseyi 1980 yılında BM Yargısız ve Keyfi İnfazlar Özel Raportörlüğü müessesini oluşturdu. Raportörün görevi dünyada gerçekleşen yargısız infaz olaylarını araştırmak ve bunları tavsiyeleriyle birlikte rapor olarak her yıl İnsan Hakları Konseyi’ne sunmaktır. Raportörler, ayrıca savaş ve çatışma ortamında gerçekleşen olaylara ilişkin özel raporlar da hazırladı. Kaşıkçı cinayetinin açısından BM Yargısız ve Keyfi İnfazlar Özel Raportörlüğü yoluyla olayın aydınlatılması adımının verdiği en net mesaj BM’nin Kaşıkçı cinayetinde gerçeğin ortaya çıkması konusunda kararlılığını ortaya koymaktadır. Raportörlüğün aldığı kararlar sadece tavsiye niteliğinde olsa da Konsey bu raporu BM Genel Kurulu gündemine taşıdığı durumda raporun, sorumluluklarının cezalandırılmasına yönelik ciddi bir etkisi olacaktır.

Ağustos 2016’da göreve başlayan raportör Agnes Callamard her ne kadar hukukçu olmasa da uzun yıllar insan hakları alanında çalışmış biri. Callamard 19 Haziran’da yayınladığı raporda Kaşıkçı cinayetine ilişkin tafsilatlı açıklamalar yapıp cinayetin işlenişi ve sorumluları hakkında önemli bilgiler verdi. Rapor ayrıca sürecin bundan sonraki kısmına ilişkin tavsiyeler de içeriyor.

Raporda öne çıkan başlıca husus, cinayetin aydınlatılması için azami derecede gayret gösteren Türkiye’nin çabalarının takdir edilmesi gerekliliğidir.

Suudi Arabistan’ın adaleti gölgeleme çabaları

Raporda öne çıkan başlıca husus, cinayetin aydınlatılması için azami derecede gayret gösteren Türkiye’nin çabalarının takdir edilmesi gerekliliğidir. Rapor, Türkiye'nin uluslararası hukuka uygun olarak hızlı, etkili, kapsamlı ve şeffaf bir tahkikat çabasının Suudi Arabistan tarafından engellendiğini ifade ediyor. Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan sorumluluklarını ihlal etmeyecek şekilde soruşturmasını yürüttüğünü belirten rapor, Türk yetkililere olay mahallinin incelenmesi için gerekli zamanın ve erişimin sağlanmadığını da teyit etti. Konsolosluğa giriş için Suudi Arabistan’ın rızasını bekleyen Türkiye bir yandan cinayeti aydınlatmaya ve yaşam hakkını korumaya çalışırken diğer yandan diplomatik imtiyazları ve uluslararası hukuku gözeten adımlar attı. Ancak Türkiye’nin çabaları hep Suudi Arabistan’ın oyalamalarına takılırken rapor bu durumu “diplomatik ayrıcalıkların istismarı” şeklinde yorumladı.

BM Raportörü, Riyad'da hakim karşısına çıkan ve isimleri gizli tutulan Kaşıkçı cinayeti mahkemesi için, “yürütülen yargılama, güvenilir bir hesap verilebilirlik ortaya koymayacak” tespitinde bulunarak Türkiye’nin haklı kaygılarını destekleyen bir açıklama yaptı.

Nitekim İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı yürüttüğü soruşturma kapsamında Kaşıkçı’nın ölümünden sorumlu tutulan infaz timinde bulunan ve onlara yardım eden 20 Suudi hakkında ''tasarlayarak, canavarca hisle veya eziyet çektirerek kasten öldürme'' suçunun şüphelisi olarak kırmızı bülten çıkarılmasını talep etti. İnterpol bu talebi kabul ederek 20 isim hakkında tüm dünyada geçerli bir arama kararı çıkarttı.

Buna karşın Suudi Arabistan Başsavcılığı daha önce, cinayetle ilişkisi bulunan 11 sanığın, isimlerini paylaşmadan, 3 Ocak 2019'da Riyad'da ilk kez hakim karşısına çıktığını açıkladı. Riyad yönetimi yargılanan isimleri gizli tutarken Callamard duruşmalara katılan kaynaklardan elde ettiği bilgilere dayanarak sanıkların isimlerini raporunda paylaştı. Rapora göre cinayet planının en önemli ismi Veliaht Prensin eski danışmanı Suud el-Kahtani, Başkonsolos Muhammed Uteybi ile infaz timindeki çok sayıda kişinin yargılanmadığı anlaşıldı. Oysaki Türk makamlarının soruşturmasında cinayet sonrasında konsolosluk binası ile konutu arasındaki trafikte Uteybi’nin önemli rol oynadığı görülmüştü. Nitekim Türkiye, Suudi Arabistan’da devam eden adli sürecin samimiyetine dair soru işaretleri olduğunu birçok kez dile getirmişti. BM Raportörü de “yürütülen yargılama güvenilir bir hesap verilebilirlik ortaya koymayacak” tespitinde bulunarak Türkiye’nin haklı kaygılarını destekleyen bir açıklama yaptı.

Sonuç olarak, Suudi Arabistan’ın cinayetle ilgili soruşturmanın yürütülmesinde iyi niyet ile hareket etmediği, adaleti engellemeye çalıştığı ve hukuki sorumluluklarını yerine getirmediği BM nezdinde tespit edilmiş oldu.

Suudi Arabistan Türkiye’den özür dilemeli

Rapor, konsüler imtiyazların ve ayrıcalıkların amacına aykırı ve dürüstlük kuralına uygun düşmeyecek şekilde istismar edilmesi sebebiyle ve buna ek olarak Türkiye topraklarında güç kullanımı yasağını ihlal etmekten ötürü Suudi Arabistan'ın Türk hükümetinden özür dilemesi çağrısında bulundu. Bilindiği üzere, diplomatik misyonlara faaliyetlerini sürdürürken herhangi bir engelle karşılaşmamaları için bulundukları ülkelerin yargı sistemi içinde bir takım muafiyetler tanınmıştır. Bu imtiyazın amacı konsüler faaliyetlerin yargı yoluyla engellemesinin önüne geçmek iken, Kaşıkçı cinayetinde yaşandığı gibi, hesap sorulmasına karşı bir kalkan olarak kullanılması Viyana Sözleşmesi bakımından kabul edilebilir bir durum değil. Nitekim BM raporu Kaşıkçı cinayetinin ve akabindeki tutumun uluslararası teamül kurallarını ihlal ettiğini söylerken, cinayetin “cezasız kalacağı beklentisiyle” gerçekleştirilmesini kınadı.

Rapor Kaşıkçı'nın öldürülmesini, Suudi Arabistan'ın sorumlu olduğu bir yargısız infaz olarak tanımlarken, cinayetle bağlantılı olan kişilere başta Veliaht Prens Bin Selman olmak üzere yaptırımlar talep ediyor.

Rapor Suudi Arabistan'ı ve Veliaht Prensi sorumlu tutuyor

Başta Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana Sözleşmesi ve BM Şartının 2 maddesinde yasaklanan kuvvet kullanma yasağının ihlal edildiğini belirten rapor, Suudi Arabistan’ın, kendisinin de taraf olduğu 1984 tarihli İşkenceye Karşı ve Her Türlü Gayrı-İnsani Müdahaleye Karşı BM Sözleşmesi’nin hükümlerine aykırı hareket ettiğine dikkat çekiyor.

Rapor Kaşıkçı'nın öldürülmesini, Suudi Arabistan'ın sorumlu olduğu bir yargısız infaz olarak tanımlıyor. Kaşıkçı'yı öldürmeden evvel kaçırma teşebbüsünde bulunulması da uluslararası insan hakları hukuku bakımında kişi hürriyetini tahdit eden ayrı bir ihlal olarak öne çıkarıyor. Rapor uluslararası hukuk bakımından Suudi Arabistan’ın sorumlu olduğunu açıkça ortaya koyarken, kasten gerçekleşen bu yargısız infazın sorumluluğunun Suudi Arabistan’da olduğuna işaret ediyor.

Bunun yanında, rapor diğer devletlere Kaşıkçı cinayeti konusunda hesap verilebilirliğin sağlanması için gerekli desteğin verilmesi ve işbirliğinin sağlanmasını istiyor. Cinayetle bağlantılı olan kişilere yaptırım uygulanması gerektiği belirtilirken başta Veliaht Prens Bin Selman’ın malvarlığının dondurulması, seyahat ve ticaret yasağının getirilmesi gerektiğini savunuyor. Suudi Arabistan Veliaht Prensinin soruşturulmasını gerektirecek düzeyde kanıt olduğunu belirten rapor, Kaşıkçı cinayetiyle ilgili, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in, cezai soruşturma başlatması gerektiğini vurguluyor.

Sorumluların hesap vermesi kaçınılmaz

Herhangi bir devletin onayı alınmaksızın BM Genel Sekreterinin inisiyatifiyle bir cinayete ilişkin uluslararası bir soruşturma başlatılabilir. Daha evvel Kofi Annan; Togo, Gine, Timor için, Ban Ki-Mun; Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Gine ve Sri Lanka için bu yetkisini kullanmıştı. Bu anlamda Kaşıkçı cinayeti için tamamlayıcı nitelikte bir cezai soruşturmanın yapılması gerekiyor. Bu tür tamamlayıcı soruşturmalar genellikle çok sayıda mağdurun olduğu olaylar için kullanılan bir mekanizma olsa da Kaşıkçı cinayetinin faillerinin sayısı, cinayetin gizemi, cesedin hâlâ bulunamamış olması ve Suudi yetkililerin dahli gibi gerçekler dikkate alındığında BM Sekreteri Guterres’in, Callamard’ın ceza soruşturması başlatılmasına ilişkin tavsiyesini ciddiye alması gerekir.

Rapor ayrıca, BM İnsan Hakları Konseyi'ne Kaşıkçı cinayetinin akıbeti ve Suud hükümeti karşıtlarının ülkeleri dışında hedef alınmasına ilişkin BM Güvenlik Konseyi’ni gayrı resmi toplantıya (Arria formülü) çağırması tavsiyesinde bulunuyor. Uluslararası hukuk, Kaşıkçı cinayetinin aydınlatılması için yargılama yapılması ve sorumluların cezalandırılması yetkisini hem Türkiye’ye hem de Suudi Arabistan’a vermektedir. Ancak faillerin Arabistan'da bulunması ve olay mahallinin Suudi Konsolosluğu olması ve mağdurun da bu ülke vatandaşı olması sebebiyle sorumluluğun büyük kısmı Suudi Arabistan devletinde olup sorumluları cezalandırma yükümlülüğü de yine Suudilerde.

Rapor devletlere, BM’ye ve iş dünyasına Suudi Arabistan’a karşı çeşitli yaptırımlar uygulamalarını tavsiye ederken, Türkiye, ABD ve çeşitli kurumlara farklı mekanizmalar kurmalarını salık veriyor. Raporun dili, tavsiyeleri ve Suudi makamlarla ilgili ifade ettiği güvensizlik, Callamard’ın Kaşıkçı cinayetinin vahametinin dünya kamuoyunda yeterince anlaşılmadığını düşündüğünü gösteriyor.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin gerçeği anlamakta yetersiz kaldığı, olayın yalnızca bir cinayet olarak görülmeyip ciddi birtakım uluslararası hukuk ihlallerinin olduğunu ve bu durumun BMGK tarafından da dikkate alınması gerektiği raporun ayrıca ifade ettiği hususlardan.

Sonuç olarak belirtmek gerekir ki, Kaşıkçı cinayeti için Suudi yetkililerden bir şey beklemenin anlamsız olduğu artık BM nezdinde de kabul gören bir gerçek. Bu sebeple Türkiye’nin de daha önce talep ettiği gibi uluslararası hukukta yer alan cezalandırma mekanizmalarının harekete geçirilmesi ve sorumluların derhal cezalandırılması gerekmektedir. Bu durum 2006’da suikasta kurban giden Lübnan eski başbakanı Refik Hariri için kurulan uluslararası bir mahkeme (Lübnan Özel Mahkemesi) gibi yeni bir mahkemenin kurulması yoluyla olabileceği gibi bu cinayetin Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (UCM) tevdi edilmesi yoluyla da olabilir. Kaşıkçı olayının UCM’ye gitmesi BMGK’nın kararıyla mümkün olabilir. Tabii bu durumda daimi üyelerin veto yetkilerini kullanmamaları gerekecektir. Veyahut Türkiye’nin Roma Statüsü’nün 12. maddesinin 3. fıkrasına dayanarak Kaşıkçı olayı için UCM’ye sınırlı yargılama yetkisi vermesi gündeme gelebilir. Fakat her durumda bu cinayetin aydınlatılmasının Suudi Arabistan’ın sorumluluğunda olduğu dünya kamuoyunca tescillenmiş bir gerçektir. Artık göstermelik yargılamalar yerine asıl failleri hedef alan ve belki de Veliaht Prensin de yer aldığı kapsamlı bir soruşturma yapılmasına duyulan ihtiyaç her geçen gün artmaktadır.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.