Dolar
32.38
Euro
34.98
Altın
2,233.04
ETH/USDT
3,542.30
BTC/USDT
70,029.00
BIST 100
9,077.73
Analiz

Ermenistan'da Paşinyan dönemi ve Dağlık Karabağ sorunu

Azerbaycan’ın ve buna bağlı olarak Türkiye’nin Paşinyan'dan beklentisi Dağlık Karabağ meselesinin çözümünde olumlu adımlar atması ve Türkiye yönelik hasmane tutumundan vazgeçip uzlaşma zemini araması.

17.12.2018 - Güncelleme : 17.12.2018
Ermenistan'da Paşinyan dönemi ve Dağlık Karabağ sorunu

İSTANBUL - Dr. Cavid Veliyev

Bölge ülkeleri tarafından da yakından izlenen Ermenistan seçimlerinde, önceden de tahmin edildiği gibi, Nikol Paşinyan’ın liderlik ettiği Benim Adımım ittifakı yüzde 70 civarında oy alarak çoğunluğu kazandı. Gagik Tsarukyan’ın liderliğini yaptığı Müreffeh Ermenistan Partisi oyların yüzde 10,62’sini alarak parlamentoda en güçlü ikinci parti oldu. Üçüncü parti ise yüzde 6,3 oy oranıyla Edmon Marukyan başkanlığındaki Parlak Ermenistan Partisi oldu. 10 yıl süreyle ülkeyi yöneten Serj Sarkisyan’ın Cumhuriyetçi Partisi büyük bir hezimete uğrayarak yüzde 4,7 ile, Taşnak Partisi ise yüzde 3,9 ile parlamento dışında kaldı.

Liderlik ettiği halk hareketinin baskısı sonucunda geçen yıl iktidarın değişmesiyle güçlü bir dalga yakalayan Paşinyan’ın seçimden zaferle çıkacağı belliydi. Nitekim bu işaret 23 Eylül’de başkent Erivan’da yapılan seçimlerde alınmıştı. Seçimlerde Paşinyan’ın desteklediği Hayk Marutyan yüzde 81 oranında oy alarak belediye başkanı seçilmişti. Paşinyan’ın seçim başarısının farklı yönleri, özellikle de seçimi kazandıracak kadrolara ve finansal desteğe sahip olmamasına karşın bu başarıyı elde etmesinin nasıl mümkün olduğu tartışılmaya devam ediyor. Bununla birlikte dikkatler, Erivan yönetiminin iç ve dış politika konularında bundan sonra atacağı adımlara çevrildi.

İç sorunlar dış politikadaki hataların neticesi

Ermenistan halkı, önceki hükümetlerin izlediği yanlış politikaların sonucu olarak ciddi ölçüde bozulan sosyoekonomik durumun düzelmesini ve bu alanda acil reformların hayata geçirilmesini bekliyor. Öte yandan yeni Ermenistan yönetimi, önümüzdeki dönemde farklı ülkelerin ve stratejik hesapların belirlediği karmaşık bir denklemde, dış politika sorunlarıyla da yüzleşmek zorunda. Rusya Ermenistan ile ilişkilerinin eskisi gibi devam etmesini beklerken, Batı ülkeleri Ermenistan’ın kendileriyle daha yakın işbirliğine yönelmesini istiyor. Azerbaycan’ın ve buna bağlı olarak Türkiye’nin beklentisi ise Erivan’ın Dağlık Karabağ meselesinin çözümünde olumlu adımlar atması ve Türkiye yönelik hasmane tutumundan vazgeçip uzlaşma zemini araması.

Ermenistan’da yaşanan sürecin bir devrim değil “evrim” olduğunu söyleyen Ermeni yetkililer, yeni hükümetin önceliği ülkenin iç meselelerine vereceğine işaret ediyor. Fakat iç politikada gelinen durum da dış politikada yapılan yanlışların bir sonucu. Önceki yöneticilerin iç ve dış politikada yapmış oldukları yanlışları düzeltme konusunda Paşinyan’ın eli daha rahat. Zira geniş bir toplumsal desteğe ve parlamentoda çoğunluğa sahip. Diğer taraftan kendisini destekleyen bir cumhurbaşkanı ile çalışacak. Yani bundan önceki yöneticilerle karşılaştırıldığında, bölgede barış ve istikrarı sağlamaya yönelik kararlar alma konusunda manevra alanı daha geniş. Bu husus oldukça önemli, zira Ermenistan’ın birinci cumhurbaşkanı bu güce sahip olmadığı için devrilmişti. İkinci ve üçüncü cumhurbaşkanları ise parlamentoda veya ordu içinde gerekli güce sahip olmadıklarını bahane ederek bölgede yürütülen barış görüşmelerinde oyalama taktiğini seçmişlerdi. Yani Paşinyan’ın bölgesel barış ve istikrar konusunda adımlar atmaktan geri durması, herhangi bir mazeret gösteremeyeceği için, bütünüyle kendisinin sorumlu tutulacağı bir durum olacak.

Nitekim Paşinyan ve Dışişleri Bakanı Mnatsakanyan, verdikleri mesajlarda, önceki yöneticilerin hatalarını tekrarlamayacaklarını vurguluyorlar. Hatta seçimlerden önce Duşanbe’de yapılan zirvede, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Nikol Paşinyan arasında, ateşkesin korunması hakkında sözlü anlaşmaya varılmış ve böylece son aylarda ateşkesin ihlali sonucunda güvenlik görevlileri hayatını kaybetmemişti. Öte yandan seçimlerden önce, iki ülke dışişleri bakanları arasında, AGİT Minsk Grubu eşbaşkanlarının aracılığıyla gerçekleştirilen görüşme sonrası ortak açıklama yapılması dikkat çekiciydi. Bununla beraber asıl mesele, seçimlerden sonra geniş ölçüde siyasi ve toplumsal desteğe sahip olan Paşinyan’ın bu konuda ne yapacağıdır. Paşinyan Dağlık Karabağ konusunda önemli adımlar atabilme gücüne sahip ve bölgesel barış ve istikrar açısından da bu adımları atmak durumunda.

Diaspora ve ordunun etkisi

Bununla birlikte Paşinyan’ın Dağlık Karabağ sorununa yönelik nasıl bir politika izleyeceğine dair bazı işaretleri de dikkate alıp değerlendirmek gerekiyor. Paşinyan Dağlık Karabağ konusundaki yaklaşımını “Bu, Dağlık Karabağ’da yaşayan Ermenilerin meselesidir” ifadesiyle özetliyor. Aslında bu açıklamayla iki yönlü bir mesaj veriyor: Birincisi, Dağlık Karabağ Ermenilerine Ermenistan iç politikasına karışmamalarını öneriyor. Bunun için de Ermenistan iç politikasında onları etkisizleştirmek için bazı adımlar atıyor. İkinci niyetini ise açık açık söylüyor; “Dağlık Karabağ Ermenilerinin onay vermediği bir anlaşma olamaz” diyor. Bu oldukça kritik bir nokta. Zira Dağlık Karabağ’da yönetim askerlerin ve radikal tutuma sahip Ermenilerin elinde. Barış görüşmelerinde bir ilerleme sağlamak için, öncelikle bu yönetimin değişmesi gerekiyor. Eğer bu yönde bir değişim öngörülmüyorsa, Paşinyan’ın Dağlık Karabağ barış görüşmeleri için bir tuzak peşinde olduğu söylenebilir.

Paşinyan’ın bu konudaki gerçek niyetini ve bağımsız bir karar almaya gücünün yetip yetmeyeceğini zaman gösterecek. Bu noktada bir ilerleme kaydedilmesi için, öncelikle bu sürece karşı olan diaspora ve Karabağ Ermenilerinin onayını alması gerekiyor. Seçimlerden önce diasporanın maddi desteğine ihtiyaç duyması ve Dağlık Karabağ’da radikal Ermenilerin hakim olması, Paşinyan açısından bir dezavantaj. Nitekim Ermenistan’da Serj Sarkisyan’ı iktidardan uzaklaştırmayı başarsa da, Karabağ’daki yönetimin değişmemesi, Paşinyan’ın elinin zayıf olduğunun bir işareti.

Türkiye ile ilişkiler

Paşinyan’ın bugüne kadar yaptığı açıklamalar, Türkiye ile ilişkiler konusunda selefi Sarkisyan’dan farklı düşünmediğini gösteriyor ve görünen o ki yeni dönemde farklı bir politika izlenmeyecek. Paşinyan seçimlerden önce yaptığı açıklamalarda sürekli Türkiye’nin ön koşullarından söz etmekteydi. Dışişleri Bakanı Mnatsakanyan da Türkiye ile ilişkileri önkoşulsuz olarak başlatmaya hazır olduklarını beyan etmiş, hatta 2009 Zürih protokollerinin hayata geçirilmemesi nedeniyle Türkiye’yi suçlamıştı. Halbuki bu süreç Ermenistan’ın tavrı sebebiyle tıkanmıştı ve Serj Sarkisyan 2018 Mart ayında protokolleri feshetmişti. Öte yandan Ermenistan Anayasa Mahkemesi, protokollerin Türkiye’ye karşı toprak ve sözde soykırım iddialarını içeren Bağımsızlık Bildirisi’ne zıt olarak yorumlanmayacağına hükmetti. Oysa Türkiye’nin ise ön koşulları değil, talepleri var: Dağlık Karabağ meselesinin çözümü konusunda Azerbaycan’ın mutabık kalacağı bir sonucun elde edilmesi ve Türkiye’ye karşı toprak talebinden ve sözde soykırım iddialarından vazgeçilmesi.

Paşinyan’a “geçmişteki hataları tekrarlamayacağız” sözünü söyleten, aslında Türkiye ve Azerbaycan’ın birçok konuda olduğu gibi bu konuda da ortak politika izlemesidir. Bu konuda Türkiye ve Azerbaycan hükümetleri tam bir fikir birliği içindedir. Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2009 tarihinde Azerbaycan Milli Meclisi’nde yapmış olduğu “Karabağ konusunda Azerbaycan’ın istediği bir çözüm olmadan sınırlar açılmayacaktır” beyanı, barış perspektifinin çerçevesi olmak niteliğiyle bugün de geçerliliğini korumaktadır.

[Dr. Cavid Veliyev Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde görev yapmaktadır]

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.