Gündem, arşiv

28 Şubat sivil bir darbedir

28 Şubat Davası'nda "müşteki"lerden dönemin DYP Genel Başkan Yardımcısı Yavuz, "Genel başkanımızın önü kesilerek mağdur edilmiştir. Bu sivil bir darbedir. Demokrasi ağır bir darbe almıştır" dedi.

30.10.2014 - Güncelleme : 30.10.2014
28 Şubat sivil bir darbedir

ANKARA

28 Şubat Davası'nda "müşteki" sıfatıyla beyanda bulunan dönemin DYP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Yavuz, "Başbakanlık Tansu Çiller'den alınmış, Mesut Yılmaz’a verilmiştir. Azınlık çoğunluğa, çoğunluk azınlığa dönüştürülmüştür. Genel başkanımızın önü kesilerek mağdur edilmiştir. Bu sivil bir darbedir. Demokrasi ağır bir darbe almıştır" dedi.

Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesindeki davada "müşteki" olarak ifadesi alınan Yavuz, 28 Şubat sürecinde yaşananların "DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'i bitirme hareketi" olduğunu, bunun için de medya aracılığıyla her türlü karalama politikasının yapıldığını savundu.

DYP'nin Refah Partisiyle kurduğu koalisyon hükümetinin ardından ekonomide canlanma yaşandığını, terörle mücadele etkin politikalar izlendiğini ileri süren Yavuz, şunları anlattı:

"Bu durumdan memnun olmayanlar 'laiklik elden gidiyor' diye propaganda yaptırmıştır. Çeşitli entrikalarla TSK bünyesinde BÇG oluşturulmuştur. Refahyol hükümetini bitirmek için her yol denenmiştir. Başbakanlık Tansu Çiller'den alınmış, Mesut Yılmaz’a verilmiştir. Azınlık çoğunluğa, çoğunluk azınlığa dönüştürülmüştür. Genel başkanımızın önü kesilerek mağdur edilmiştir. Bu sivil bir darbedir. Demokrasi ağır darbe almıştır. 28 Şubat vakası başladıktan sonra sahte mağdurlar türemiştir. Bu davanın en büyük mağduru DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'dir." 

Sanık avukatlarından Yasin Tekakça'nın "Sahte mağdurların kimlerdir?" sorusuna Yavuz, "Sayın Cumhurbaşkanının kızı Sümeyye Erdoğan, o zamanlar 12 yaşındaydı. Burada gördüm, şaşırdım. O günlerde çocuk yaşındayken nasıl mağdur olur?" dedi.

Yavuz, avukat Tekakça'nın, "Sizce bu eylemi gerçekleştirenler askerler mi, partinizden istifa eden milletvekilleri mi, yoksa güç odakları mı? sorusuna, "Müşterek bir kaos yaratılmıştır. Burada 'TSK’nın tümü suçlu' demiyorum. Hükümetten kurtulmak için her türlü çaba sarf edilmiştir" diye yanıt verdi.

"Kendimi sıkılmış, çöpe atılmış bir limon olarak hissettim"

Daha sonra ifadesi alınan müşteki eski Askeri Hakim Hasan Tüysüzoğlu, o süreçte kendisinin ve ailesinin baskı gördüğünü, hukuk fakültesi mezunu kızının Adalet Bakanlığının yazılı sınavını kazındığı halde, mülakatta elendiğini anlattı.

"Silahlı Kuvvetlerden ilişiğimin kesildiğini gazeteden öğrendim. Atılmadan önce bir soruşturma geçirmedim. Kendimi sıkılmış, çöpe atılmış bir limon olarak hissettim. Kızlarımın başı kapalı, orucumu tutuyorum, namazımı kılıyorum. Suçum buysa cezaya razıyım" diyen Tüysüzoğlu, bu sırada ağlamaya başladı.  

Tüysüzoğlu’na Mahkeme Başkanı Fevzi Şıngar su verdi.

Yasal dokunulmazlıkları olduğu halde TSK’dan birçok subayın ihraç edildiğini belirten Tüysüzoğlu, Ankara Barosunun kendisine avukatlık izni vermediğini, avukatlığa, uzun hukuki mücadele sonrasında dönebildiğini söyledi. 

Tüysüzoğlu, "Burada yargılanan arkadaşlara da şunu söylemek isterim. İrtica korkusu yanlıştır. Halkımız demokrasiyi benimsemiştir. Keşke 'Mağdur ettiklerimizden özür diliyoruz' deseler de, ben de davamdan vazgeçmiş olsam" diye konuştu.

O süreçte BÇG’ye yetkiyi verenlerin dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile Başbakanı Mesut Yılmaz olduğunu ileri süren Tüysuzoğlu, haklarında suç duyurusunda bulunulmasını istedi.

"Beni zindana atanlar sana az bile yapmış" 

Müştekilerden eski Tabip Kıdemli Albay Prof. Dr. Mustafa Kahramanyol da GATA'dan mezun olduktan sonra NATO'da farklı görevlerde bulunduğunu, bazı yabancı üniversitelerde bilimsel çalışmalar yaptığını ve kulak tedavisinde özel bir sistem geliştirdiğini anlattı. 

Bilimsel çalışmalarının birçok yabancı yayımda alıntılandığını belirten Kahramanyol, ancak TSK'dan "Bilimsel katkısı yok", "eşi kapalı", "tarikatçı" denilerek, ilişiğinin kesildiğini bildirdi. GATA'dan yaklaşık 20 subayla birlikte atıldığını gazeteden öğrendiğini, üniversitede derslere giremediğini, doktorluk yapamadığını söyleyen Kahramanyol, dava açılıncaya kadar neden ordudan ilişiğinin kesildiğini öğrenemediğini kaydetti.

Siyasi fikirlerini açıkça beyan etmediğinden hakkında soruşturma açılmadığını ifade eden Kahramanyol, şunları anlattı:

"İlk eşimin başının kapalı olduğu söylenmiş. İlk eşim hekimdi ve başı kapalı değildi. Kapatmış olsaydı makbul olurdu. Çevik Bir’in evine gitmişizdir, o da bize gelmiştir. Eşimin başının kapalı olmadığını bilir. Karara imza atarken vicdanı sızlamadı mı? Hiçbir tarikata mensup değilim. İddia edildiği gibi Hüseyin Işık ve Enver Ören’i tanımıyorum. Yayınları yoktur. Tarikatçı değilim ki emrimdekilere tarikat propagandası yapayım.

Kızım Birleşmiş Milletler'de bir sınavı kazanmış, ataması yapılmamıştı. Benden dolayı... Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i ziyaret ettim, durumu anlattım. Demirel’e 'Benim TSK’dan atılmamı ne dediler de imzaladınız' diye sordum. 'Hatırlamıyorum' diye yanıt verdi. Sonra bana 'Başbakanlığım döneminde beni zindana atanlar, sana az bile yapmış' dedi. 28 Şubat meşru hükümete yönelik bir darbedir. Darbenin öncesinde TSK’da hazırlıklar başlamıştır ve kitle halinde ihraçlara başlanmıştır. Yüksek Askeri Şura bir kıyım makinesi olarak kullanılmıştır." 

Kahramanyol, bir soruyu yanıtlarken, "Ben sıradan bir adam değilim. TSK'da benim gibi bir adama köpek muamelesi yapılıyorsa, yazıklar olsun onlara. Cümle alem biliyor ki, TSK'da komutan emreder, sicil değişir. Bunu inkar eden kendisine aynada baksın" ifadelerini kullandı.

Sanıklardan Çetin Saner, Kahramanyol'un kendisine yönelik iddialarda bulunduğunu ifade ederek, Kahramanyol'un sicil amiri olmadığını, iddialarının yanlış olduğunu kaydetti.

Söz alan sanık Çevik Bir de Kahramanyol'un ilk eşinin "başı açık, modern bir insan" olduğunu, ikinci eşini ise hiç görmediğini söyledi.

Müşteki avukatlarından Emrullah Beytar'ın, GATA'da görev yaptığı dönemde darbenin konuşulup, konuşulmadığına ilişkin sorusu üzerine Kahramanyol, "Genel manada bir korku havası vardı. Her türlü asıllı, asılsız dedikodu dolaşıyordu. Herkes gölgesinden korkuyordu. Bazı insanlar, hayatı boyunca Atatürk'ten bir sayfa okumamış olmalarına rağmen, Atatürk'ün boy posterini odalarına koydular. Yani her devirde olduğu gibi kişiliksiz insanlar o dönemde de vardı" diye konuştu.

Duruşmaya, daha sonra ara verildi.

Müştekilerden dönemin Jandarma Komutanı Zamantıoğlu

28 Şubat dönemine ilişkin 103 sanığın, "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye iştirak" suçundan yargılandığı davanın 69. duruşması tamamlandı.

Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesindeki davanın öğleden sonraki kısmında "müşteki" olarak ifadesi alınan dönemin Jandarma Komutanı  Çetin Zamantıoğlu, üsteğmen rütbesiyle Yozgat Jandarma Bölük Komutanlığında görev yaparken 'irticai faaliyetler' gerekçesiyle 1998'de YAŞ kararıyla ordudan ihraç edildiğini ve suçtan zarar gördüğünü belirterek BÇG'nin tüm mensuplarından şikayetçi olduğunu söyledi.

TSK'da kurumsal güç ve imkanlarının önemli ölçüde BÇG'nin eline geçtiğini savunan Zamantıoğlu, oluşumun yargıyı baskı altına aldığını ileri sürdü.

28 Şubat sürecinde ilk akla gelen mağdurların ordudan ihraç edilenler olduğunu kaydeden Zamantıoğlu, YAŞ mağdurlarının, "yasadışı kurulan BÇG'nin emrine girmediği" için ihraç edildiğini söyledi.

"YAŞ vasıtasıyla tüm personele ihraç yoluyla gözdağı verildi" değerlendirmesinde bulunan Zamantıoğlu, şunları kaydetti:

"Personel, öncelikle 'şüpheli' sıfatıyla korkutulmuş ve istifa ya da emekliliğe zorlanmıştır. TSK emeklilik ve istifa istatistiğine bakıldığında 28 Şubat sürecinde sayının arttığı görülecektir. "TSK'da kalması mümkün değildir" şerhiyle geri dönüşleri engellenmiştir. 28 Şubat sürecinde mağdur edilen tüm personelin tüm inanç ve değerleri değersizleştirilmeye çalışılmıştır."

Yozgat Yerköy İlçe Jandarma Komutanı iken görev bölgesindeki insanlar hakkında kendisinden rapor istendiğini ileri süren Zamantıoğlu, şöyle devam etti:

"Bölgemde yaşayan insanların giyim ve kuşamlarını, çarşaf giyenleri, kurs ve dershaneleri ve yapılan irticai faaliyetleri raporlamam istendi. Ben de görev bölgemde insanların gelenek ve göreneklerine göre giyindiğini, irticai çalışmaların yapılmadığını belirten bir rapor yazdım. Daha sonra bir muhabereci 'irtica' şüphesiyle Tokat'a tayin yapıldığını söyledi. Bu yasadışı talebi yerine getirmediğim için işimden atıldım."

'Devleti baba bildik' diyen Zamantıoğlu, "Verilecek karar, kırılan insanlık onuruna merhem olacağını umuyorum. Kıldığımız namazın, tuttuğumuz orucun adına irtica dediler. Sırf kıldığımız namazdan dolayı bizi işsiz bırakan zihniyet bugün yargılanıyor. Özlük hakkımızı kaybettiğimizde anamız babamız bize suçlu muamelesi yaptı, iş başvurularımız yüzümüze kapandı" değerlendirmesinde bulundu.

Mahkeme, duruşmayı 4 Kasım salı saat 09.30'a bıraktı.

Muhabir: Durmuş Koçak, Barış Yıldız

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
İlgili konular
Bu haberi paylaşın