Dolar
32.38
Euro
34.99
Altın
2,233.04
ETH/USDT
3,535.30
BTC/USDT
69,754.00
BIST 100
9,087.94
Ekonomi, arşiv

Büyümede 0,5 ile 1 puan fazlasını bekliyoruz

DEİK Başkanı Vardan, "OVP'de büyüme rakamlarını ihtiyatlı buluyoruz, 0,5 ile 1 puan fazlasını bekliyoruz" dedi.

21.10.2014 - Güncelleme : 21.10.2014
Büyümede 0,5 ile 1 puan fazlasını bekliyoruz

İSTANBUL

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Başkanı ve İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Cihad Vardan, DEİK başkanlığının kendisinin beklediği bir durum olmadığını belirterek, "İKV ile DEİK'in birleşim sahaları var. Her iki kurumu, birbirine destekçi olduğu için yürütebileceğim"

Anadolu Ajansı'nın (AA) 100. yıl vizyonu çerçevesinde geliştirdiği AA Finans Haberleri Terminali'nin canlı toplantılar dizisine konuk olan Vardan, DEİK başkanlığının kendisinin beklediği bir durum olmadığını bildirdi.

DEİK başkanlığının zor bir görev olduğunu ifade eden Vardan, İKV ile DEİK'in birleşim sahaları olduğunu, her iki kurumu, birbirine destekçi olduğu için yürütebileceğini kaydetti.

Daha önceleri, Türkiye'nin ileriye dönük herhangi bir hedefi olduğunu hatırlamadığını anlatan Vardan, 2023 hedefleri ile Türkiye'nin ilk defa önüne hedefler konulduğunu gördüğünü dile getirdi.

Hedeflerin belirli bir altyapıdan sonra ortaya çıktığını anımsatan Vardan, "500 milyar dolar ihracat değil de, 450 veya 550 milyar dolar ihracatımız olsa, itirazımız mı olur? Bugün biz 150 milyar dolar ihracat yaparken, bunu 400-450 milyar dolara çıkarmış olsanız... Bugünden itibaren 3-3,5 kat ileriyi görüyorsunuz. Sonuçta bizim bunları rakamsal bazda değilde, bu hedeflerin ülkemiz adına ilk olduğunu görüp, acaba tüm kurumlarla biz buna kilitlenebiliyor muyuz? Bu çok önemli" şeklinde konuştu.

Dünyanın çalkantılı bir süreçten geçtiğini, Türkiye'nin bulunduğu coğrafyanın ise daha çalkantılı bir süreçten geçtiğini vurgulayan Vardan, bu olayların içinde bir gerçek olduğunu, bütün bir coğrafyada Türkiye'nin bir yüzük taşı, bir kutup yıldızı gibi parladığını ifade etti.

Vardan, Türkiye'nin eksiklerinin ve hatalarının da olduğunu, ancak 2008 sonrası küresel krizden bütün dünya ciddi ölçüde etkilenmesine rağmen Türkiye'nin nasıl bir gelişme gösterdiğini anımsatarak, "Suriye ve Irak yanarken, İran'da halen sorunlar çözülmemişken, Kuzey Afrika'da bir çok problem halen devam ederken; biz burada seçimlerini zamanında yapan bir ülkeyiz, büyüme rakamlarımız küçük görünmesine rağmen hala büyüyebilen bir ülkeyiz. Bütün bunları nazara aldığımızda ülkemizin kıymetini bilelim" ifadelerini kullandı.

"Çin için ayrı bir ihtisas alanı oluşturulması gerek" 

Coğrafyada yaşanan gelişmelerin Türkiye'nin ticaretini etkilediğini anlatan Vardan, ancak yangın olmasına rağmen Suriye ile olan ihracatta dün düşüş yaşansa da, bugün ihracatın tekrar arttığını dile getirdi.

Vardan, burada ticaretten daha önemli olarak stabilizasyonun sağlanmasını, insanların evlerine dönüp normal yaşamlarına başlamalarını arzu ettiklerini ifade etti.

Türkiye'nin geçmiş dönemlerde yaptığı stratejiler çerçevesinde tüm dünyayı bir ticaret alanı olarak gördüğüne dikkati çeken Vardan, " Türkiye küreselleşmiş bir vaziyette, Türkiye artık içine kapalı bir ülke değil" dedi.

Türkiye 500 milyar dolarlık ihracat hedefine ulaşacaksa, bunu tüm dünyaya yapacağını anlatan Vardan, "Türkiye, 10 büyük ekonomiden biri olacaksa, önündeki 7 ülkeyi daha geçmesi lazım. Bu çok daha fazla alana hitap etmeyi, çok daha fazla alana ulaşmayı gerektiriyor" şeklinde konuştu.

Vardan, Çin'in önemli bir üretici olduğu kadar, önemli bir pazar olduğunu da söyledi.

Türk ürünlerinin Çin'in ithalat kalemlerinin içerisinde mutlaka yer alması gerektiğini vurgulayan Vardan, Türkiye'nin bu pazara daha çok hammadde ile girdiğini belirterek, Çin için ayrı bir ihtisas alanı oluşturulması gerektiğinin altını çizdi.

"Türkiye 2008'den bu yana ciddi anlamda bir çok tsunamiye direnç gösterdi"

Vardan, Türkiye'de serbest ekonominin geçerli olduğunu belirterek, "Serbest ekonomide siz faizler şu olsun, döviz kurları bu olsun diye herhangi bir öngörüde bulunamazsınız. Dalgalı kur politikasıyla bu tüm sistem içinde gider. Burada önemli olan ülkenin kendi ekonomik dinamiklerinin bu çalkalanmaya direnebilmesi, büyük dalgalar oluşup da onun altında kalmaması. O açıdan bakıldığında Türkiye, 2008'den bu yana ciddi anlamda bir çok tsunamiye direnç gösterdi" ifadelerini kullandı.

Tasarrufların azlığı, insanların tüketim meraklarının, kendi imkanlarının olmaması nedeniyle kredilerle döndürülmesi gibi sıkıntıların bulunduğuna, bu durumun sistemi bir miktar bozduğunu ve cari açık verilmesine neden olduğunu belirten Vardan, gelişmek istenildiğini ancak gelişirken de cari açık verme durumunda kalındığını, bunun arzu ettikleri bir durum olmadığını vurguladı.

Vardan, ihracatçıların genellikle kurun yüksek olmasını istediklerini söyleyen Vardan, şunları kaydetti:

"Her bir ihracatçının aynı zamanda ithalatçı olduğunun unutulmaması gerek. Bizim iş dünyası olarak talebimiz, iniş çıkışlar belirli bir öngörülebilirlik içinde olsun, fazla çalkantı olmasın. Çünkü ileriye dönük olarak hesap yapamıyorsun. Dalgalanmanın boyutunun çok daha az olmasını isteriz ki güncel, konjonktürel gelişmelerle hiç uğraşmayalım. Hem ithalatçı hem ihracatçı hem de işadamları için stabilite en önemli şey. Onun için ülkemizdeki stabiliteyi her halükarda korumamız lazım. Ekonomi yönetimi, bu tür olaylarda son derece soğukkanlı davranıyor. Hem TCMB olsun, hem de Hazine olsun, ciddi anlamda tansiyonu düşürücü, güven verici demeçleri ve uygulamalarıyla karşımıza çıkıyor. Biz bu uygulamalarla birlikte işimizi daha sıhhatli yürütebiliyoruz. Başta Başbakan Yardımcısı Ali Babacan olmak üzere tüm ekonomi yönetimi, sadece Türkiye'ye güven vermekle kalmıyor, yurt dışında yaptığı tüm temaslarında, verdiği tüm konferanslarda, girdiği tüm toplantılarda dışarıya da aynı mesajı veriyor, aynı güveni telkin ediyor. Bu da ülkenizin marka değerinin artmasına ve tanınmasına vesile oluyor."

Çözüm süreci

İstihdam artışının sağlanması için neler yapılması gerektiğine ilişkin görüşlerini paylaşan Vardan, işsizlik rakamlarının oluşmasında eskiden gelen kronik bir rakam olduğunu, bunun yanında her yıl 750 bin civarında yeni mezunun bu rakama eklendiğini, ülkedeki iş sahalarının ve yatırımların artmasıyla bu rakamın düşürülebileceğine işaret ederek, bunun için de yatırım ortamının sağlanması gerektiğini, çözüm sürecinin ise burada önemli bir faktör olduğunu söyledi.

Çözüm sürecinin netliğe kavuşması ve insanların kendi bölgelerinde huzur içinde yaşayabileceği ortamın sağlanması durumunda firmaların o bölgelerde yatırım yapacağını aktaran Ömer Cihad Vardan, şunları ifade etti:

"Aslında bu teşvikler özellikle sıkıntı duyduğumuz Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ne yatırım yapmak için son derece elverişli ama buradaki hadise insanların sıhhat ve sağlığının emniyet altında olması, can güvenliğinin oluşması. Bunu oluşturabiliyorsanız, bütün mekanizma çalışır. Son yıllarda buna yönelik ciddi güzellikler oldu. Ancak geçen hafta yaşanılan hadiseler ve bunun kışkırtılmasına yönelik özellikle Kobani'de başlayan ve Türkiye'ye sirayet eden hadiseler, Suriye'nin bir türlü durulmaması gibi tüm olaylar, sürecin ilerletilmek istenmediği gibi bir ortam doğuruyor, algı oluşturuyor. Halbuki Türk vatandaşları olarak şunu istememiz lazım; bu süreci bizim halletmemiz gerekiyor dememiz lazım. Biz bunu yaparsak, bilhassa o bölgede işsizlik rakamı düşecektir."

Vardan, Türkiye'de her imkana sahip olunduğunu, burada sadece istikrarın muhafaza edilmesi gerektiğine işaret etti.

"Bazılarını istekli bazılarını isteksiz yapıyoruz ama bu süreç devam ediyor"

Orta Vadeli Program'ın (OVP) objektif hazırlandığını dile getiren Vardan, "Hatta büyüme rakamlarını ihtiyatlı çıkarmışlar gibi geliyor. Biz o rakamlardan biraz daha fazla büyürüz, benim kanaatim 0,5 ya da 1 puan daha fazla büyüyebiliriz gibi görünüyor" dedi.

Vardan, dünyada gelişen olayların Türkiye'yi etkilediğine dikkati çekerek, "Bakın Suriye'den 2 milyona yakın insan geliyor, siz bunları barındırıyorsunuz, 3,5-4 milyar dolardan fazla parayı da bunun için harcıyorsunuz. Bugün cebinizde olması gereken bir para. Hiç sorumlu olmadığınız bir alana, sade ve sadece insani olarak harcıyorsunuz. Bu da tabii ülkenin imkanlarını bir miktar tahrip ediyor" değerlendirmelerini yaptı.

Avrupa Birliği (AB) sürecinin Türkiye'nin istediği gibi gitmediğini, Türkiye'nin çabalarının yeterince karşılık bulmadığını belirten Vardan, şöyle devam etti:

"Kıbrıs Rum Yönetimi, AB yolundaki Türkiye'nin önünü tıkamak için çeşitli başlıkları bloke etti. Temel hak ve hürriyetlere ilişkin bizi eleştirdikleri maddeyi açalım diyoruz, bu sefer de Rum Yönetimi'nin bloke ettiğini görüyoruz. Türkiye'nin 2005 yılında AB ile müzakerelere başladığı sırada Hırvatistan da başlamıştı. Bugün Hırvatistan maalesef AB'nin 28. ülkesi olarak orada bulunuyor. Hatırlayın, Türkiye AB'ye üyelik müracaatında bulunduğu zaman bugün AB üyesi olarak gördüğümüz ülkelerin bir kısmı henüz üye değildi! Bugün onlar AB üyesi. Tabii Türkiye 77 milyon nüfusuyla, onların da tabiriyle hazmedilmesi zor bir ülke. Ancak biz burada sağlayacağımız katkıları ön planda görüyoruz."

DEİK Başkanı Vardan, AB'ye tam üyelik konusundaki çalışmaların bir kısmının kararlılıkla, bir kısmının ise isteksiz olarak devam ettiğini dile getirerek, "Biz henüz 35 başlıktan sadece 14'ünü açabilmişiz. Bunlardan sadece bir tanesini geçici olarak kapatabilmişiz. Daha önümüzde çalışmamız gereken kocaman bir alan, bir sorun yumağı duruyor. Fakat biz kendi ödevimizi yapmaya devam ediyoruz. Her ne kadar resmi olarak bu fasıllar açılmış, tartışmaya başlanmış olmasa da bunların gerekliliklerini Türkiye için kendimiz yapmaya çalışıyoruz. Bazılarını istekli bazılarını isteksiz yapıyoruz ama bu süreç devam ediyor. Bizim artık bu sürecin uzamasına İKV olarak tahammülümüz yok. AB artık bize 'deadline' vermeli" ifadelerini kullandı.

"Geçici tedbir 30 seneyi aşkın bir süredir kalıcı bir uygulama haline geldi"

Türkiye'den gelen vatandaşlara vize uygulanmasının Ankara Antlaşması'na ters olduğunu ama bunun günümüzde 28 Avrupa ülkesi tarafından uygulandığını hatırlatan Vardan, sözlerini şöyle tamamladı:

"Ankara Antlaşması'na göre Türkiye'ye vize uygulanmaması lazım ama 1980'de Türkiye'nin Almanya'dan talebiyle geçici bir tedbir olarak uygulanmaya başlayan bir süreç söz konusu. O geçici tedbir 30 seneyi aşkın bir süredir kalıcı bir uygulama haline geldi. Bunu şu anda 28 ülke uyguluyor ve bu can sıkıcı. Şimdiki başbakanımız o dönem dışişleri bakanıyken muhatabına soruyor; 'vize muafiyeti için bizden ne istersiniz?' diye. O da şaşırıyor çünkü o zamana kadar bu yönde bir talep gelmemiş. Hep kolaylığıyla ilgili sorular olmuş. Burada biometrik pasaportu söylüyorlar. Bakıyoruz biometrik pasaporta geçiş tamamlandı. İkinci söyledikleri Geri Kabul Anlaşması da tamamlandı. Gerekliliklerinin yerine getirilmesi için 3,5 yılı var. Sınır entegrasyon sisteminin kurulması için ise çalışmalar devam ediyor.

Şimdi biz bunları yaptığımızda normalde zaten vize muafiyetiyle ilgili epey yol almış, birçoğunu gerçekleştirmiş oluyoruz. Ancak bize Geri Kabul Anlaşması'yla 16 Aralık'ta bir yol haritası çizildi ve denildi ki, şunlar şunlar yapılırsa sizi izleyeceğiz. Bu gelişmeleri göreceğiz ve yaklaşık 2-2,5 senelik bir süreç bu… Siz vizesiz olarak devam edebilirsiniz. Biz burada bu formaliteyi tamamlayalım istiyoruz. Sistematik, somut, gözle görülür sonuçlara ulaşalım diyoruz ki karşı taraf da değerlendirirken gelişimi görebilsin. Bunu bitirirsek tamamdır."

Muhabir: Belgin Yakışan, Musab Turan, Sümeyye Dalkılınç

 

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
İlgili konular
Bu haberi paylaşın