Dolar
32.37
Euro
35.04
Altın
2,233.04
ETH/USDT
3,544.20
BTC/USDT
70,147.00
BIST 100
9,104.20
Gündem, arşiv

"17 Aralık yeni bir vesayet girişimiydi"

SETA İstanbul Genel Koordinatörü Altun, "17 Aralık 2013'te gerçekleşen müdahale, Türkiye siyasi tarihinde yeni bir vesayet girişimi olarak karşılığını buldu" dedi.

17.12.2014 - Güncelleme : 17.12.2014
"17 Aralık yeni bir vesayet girişimiydi"

İSTANBUL

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) İstanbul Genel Koordinatörü Fahrettin Altun, 17 Aralık 2013'te gerçekleşen müdahalenin Türkiye siyasi tarihinde yeni bir vesayet girişimi olarak karşılığını bulduğunu söyledi.

SETA İstanbul, "17 Aralık Darbe Girişimini Yeniden Düşünmek" konulu bir panel düzenledi. 

Fahrettin Altun, moderatörlüğünü yaptığı panelde, 2000 sonrasında Türkiye siyasetinde yaşanan dönüşümle 1990'lar siyasetinde yer edinmiş pek çok aktörün tarih dışı kaldığını ve farklı direnme biçimlerinin farklı vesayet biçimlerine dönüştüğünü dile getirdi. Geçen yıl 17 Aralık'ta gerçekleşen müdahalenin Türkiye siyasi tarihinde yeni bir vesayet girişimi olarak karşılığını bulduğunu ifade eden Altun, bu girişimin Türkiye siyasetine, ekonomisine ve toplumuna ciddi maliyetler ürettiğini vurguladı.

Altun, "Bir anlamda yeni bir darbe formu gündemimize girdi. Türkiye siyasetine 'paralel devlet yapılanması' diye yeni bir tabir girmiş oldu. Türkiye'nin normalleştiği, demokratikleştiği, vesayetin geride kaldığı düşünülürken aslında yeni vesayet alanlarının karşımıza çıkabileceği görüldü. Son derece sert bir iktidar mücadelesi gündeme geldi. Siyaseti dizayn etmeye çalışan görünmez bir yapı karşımıza çıktı. Hem uluslararası alanda hem ulusal alanda 17 Aralık pek çok yeni unsur karşımıza çıkardı" diye konuştu. 

"En büyük yolsuzluk, halkın iradesinin gaspına yönelik yolsuzluktur"

Yazar Markar Esayan, 2000'den sonra Türkiye'de çağa daha uyumlu ve sivil görünümlü bir vesayetin devreye sokulduğunu, bunun da bugün konuşulan "paralel yapı" meselesi olduğunu söyledi. Demokrasi geliştiği ve bilgi tekeli kırıldığı için eski tip vesayetin cebri yöntemler ve kibirle devam edemeyeceğinin 28 Şubat'ta görüldüğünü aktaran Esayan, şunları kaydetti: 

"Dolayısıyla paralel yapının seçkinleri dini kamuflaj içerisinde derin devletle yüzleşme arzusunda ön planda olarak, halkın isteklerine uyumlu bir görüntü arz ederek bürokrasiye ve devletin bütün kılcal kanallarına sızdı. 17 Aralık darbesi 25 Aralık'la aynı gün yapılabilseydi bugün başka bir şey konuşuyor olacaktık ki, en büyük hataları o oldu, çünkü nöbetçi hakimi ayarlayamadılar. Çünkü hesaba katmadıkları Allah var, vicdanlı insanlar var. Her şeyi ele geçirdiklerini düşündükleri için ciddi bir kibre sahipler ve o kibir kör noktalar yaratıyor. Hayatın nasıl devreye girdiğini, olayları nasıl değiştirebildiklerini, planlanan stratejilerin yol içerisinde nasıl değişebildiğini göremiyorlar."

Esayan, yolsuzluk iddialarını yok saymadıklarını belirterek, "Ama hepsini masaya koyduğumuzda burada en büyük yolsuzluk benim irademin gaspına yönelik yolsuzluktur. Çünkü kırılgan da olsa, sorunları da olsa benim irademe dayalı olan bir demokrasiye sahip çıkmazsam, ne diğer yolsuzlukları soruşturabilirim ne kendi hakkıma sahip çıkabilirim. Onuruma bile sahip çıkamam. Halk bu feraseti gösterdi ve seçimlerde cevabını verdi" görüşlerini paylaştı.

"Gizlilikle güç alan, alenilikle birlikte çözülür" 

Yazar Metin Karabaşoğlu ise "Türkiye, 17 Aralık darbe teşebbüsünün başarısızlığa uğramasıyla bir cemaat devletine dönüşmekten kurtuldu" dedi. Gülen hareketinin Bediüzzaman ve Risale-i Nur ile ilişkisinin "istifade", "istimal", "istismar" şeklinde yol aldığını ifade eden Karabaşoğlu, bu hareketin bir görünen bir de saklanan yüzü olduğunu anlattı.

Karabaşoğlu, Gülen hareketinin yükselişinin toplumun, siyasetin, cemaatlerin ve ailelerin hatalarından beslendiğini savundu. Seküler vesayete odaklanılarak dini vesayet tehlikesinin okunamadığını dile getiren Karabaşoğlu, şöyle konuştu:

"Gülen hareketinin çöküşünün en önemli sebebi meşruiyet krizidir. Dine hizmetle kazanılan meşruiyet ekonomi, siyaset ve bürokraside güç kazanma sebebine dönüşürse sahiciliğini yitirir. Cemaat, toplum tarafından nasıl algılandığını doğru okuyamadı. 40 senelik süreçte cemaat benimsenir ve takdir edilirken, son yıllarda katlanılan bir yapı haline geldiğini fark edemedi. Ayrıca halk tarafından seçilmiş olanın karşısında siz kendinizden menkul bir seçkincilikle yola çıkarsanız, vesayet tablosu ortaya çıkar ve bu ifşa olunca meşruiyetinizi yitirirsiniz.

Türkiye toplumu güçlü bir yerlilik refleksine sahip. Kökü dışarıda izlenimine sahip olduğunuz anda çöküyorsunuz. Gülen hareketi küresel güç kazanma çabasıyla giderken, küresel muktedirlerle güçlü ilişkiler kurarken, çok güçlü bir yerlilik refleksine sahip bu toplum tarafından 'kökü dışarıda, bizden değil' damgası yedi. Bunu okuyamadılar. Toplumun siyaset ve siyasetçiye dair algısını da çözemediler. Gizlilikle güç alan, alenilikle birlikte çözülür, dağılır." 

"Paralel yapı hala varlığını koruyor"

SETA Araştırmacısı Yusuf Özkır da Türkiye'de vesayetin asker, bürokrasi ve medya üzerinden işletildiğini ifade ederek, "17 Aralık süreci de bu üç ayak üzerinden devam etti. Buradaki değişen nokta, askerin yerini emniyetçilerin almasıydı. Emniyetçiler üzerinden yargıyla yapılan iş birliği ve nihayetinde medyanın ve bu alandaki aydınların desteklediği bir süreci yaşadık" ifadelerini kullandı. 

Özkır, özellikle sosyal medyanın bu süreçte manipüle edildiğini belirterek, "Kimliksiz Twitter hesapları ortaya çıktı. Bu hesaplar üzerinden toplumda algı mühendisliğine yönelik paylaşımlar yapıldı. Sosyal medya ferde dayalı mesaj paylaşımı olmasına rağmen, örgütlü bir gündem oluşturma çabası gördük, bir gözetim toplumu oluşturuldu. Topluma kendisini gözetleyen bir 'Big Brother' olduğuna dair mesaj dayatıldı. Gülen grubunun herkesi gördüğü ve kaydettiği bir atmosfer yaşatılmak istendi ve 'Biz seçimleri de dönüştürebiliriz' deniliyordu. Herkese çok net bir şekilde 'Bizden korkun' mesajı veriliyordu" yorumunu yaptı. 

Özkır, bu dönemde bir ifşa gazeteciliğinin ortaya çıktığına değindi. 14 Aralık 2014 tarihinde yapılan gözaltıların sosyal medyada önceden duyurulduğu dikkate alındığında, paralel devlet meselesinin hala varlığını koruduğunu kaydeden Özkır, ana akım ve sosyal medyadaki yansımalarına bakıldığında çok güçlü, dinamik ve Türkiye'yi iliklerine kadar yönettiğini düşünen yapının bugün mağdur pozisyonuna doğru evrildiğini söyledi.

Özkır, bu konuda 'Bizi kurtarın' psikolojisiyle Türkiye'yi uluslararası medyaya jurnalleme yapıldığını da sözlerine ekledi.

Muhabir: Mücahid Eker

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
İlgili konular
Bu haberi paylaşın