Ekonomi, arşiv

İş Bankası iktisadi bağımsızlığın sağlanması amacıyla kuruldu

Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Bali, "İş Bankası iktisadi bağımsızlığın sağlanması amacıyla kurulmuş bir kurumdur" dedi.

25.08.2014 - Güncelleme : 25.08.2014
İş Bankası iktisadi bağımsızlığın sağlanması amacıyla kuruldu

İSTANBUL

Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, Türkiye İş Bankası’nın 90. kuruluş yıl dönümü kapsamında AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.

Kuruluş sermayesinin dörtte üçünün savaştan çıkmış, fakruzaruret içindeki bir toplumun eşrafı, ticaret erbabı tarafından bir araya getirildiğini dile getiren Bali, İş Bankası’nın ülkeye hız kazandırmak ve ülkenin kalkınmasına yön vermek misyonuyla kurulduğunu, 90 yıllık süre içerisinde bu doğrultuda çok ciddi noktalara ulaştığını ifade etti.

Bali, 90 yıllık zaman diliminde İş Bankası'nın finans sektörünün yanı sıra sanayinin gelişmesine de büyük katkı sağladığını; altısı Borsa İstanbul’da işlem gören, finans, cam, telekomünikasyon, sanayi ve hizmet sektörlerinde olmak üzere halen 25 şirkette doğrudan ortaklığı bulunan bankanın, toplam 121 şirket ve 50 bini aşkın çalışanıyla, son derece yaygın faaliyetleriyle toplumun bütün katmanlarına hitap eden büyük bir Grup haline geldiğini söyledi.

Gelinen noktada İş Bankası'nın kuruluş ideallerine uygun bir yerde bulunduğuna dikkati çeken Bali, 180 milyar TL ile en yüksek kredi desteği veren banka olduklarını, konsolide bazda Türkiye ekonomisine 190 milyar TL'nin üzerinde finansman sağladıklarını belirtti.

Bankanın ilk kumbaradan yatırım fonuna, Bankamatiklerden internet bankacılığına pek çok öncülüğü bulunduğunu ifade eden Bali, “Toplumla , müşterilerimizle  iç içeliğimiz ve onların ihtiyaçlarını önceden öngörecek şekilde yakın temasımız, bize yenilikçilik konusunda çok ciddi avantajlar sağlayagelmiştir” dedi. Bali, şunları kaydetti: "90 yılda birçok yenilikçi ürün ve hizmet sunduk. İlk kumbarayla başlamışız. Tasarruf konseptini ilk defa daha finansla herhangi bir ilişkisi olmayan çocuklara aşılamayı başarmışız. Ticari işlemlerde ya da günlük harcamalarda çek kullanımı ilk defa İş Bankasısayesinde olmuştur. İş Bankası çeki kullanmak ticari hayatta hala ayrı bir itibardır. Sermaye piyasası alanında da öncü olduk. İlk yatırım hesabı hizmetini verdik ve ilk yatırım fonunu biz kurduk. ATM'ler ilk defa Bankamatik adı altında bizim tarafımızdan hizmete sunuldu. Bugün en geniş ATM ağına sahibiz. İlk interaktif telefon şubesi, ilk internet şubesi, ilk mobil bankacılık hizmeti ile teknolojik alandaki hizmetlerde de öncüyüz . Teknolojik anlamda değişen koşullara çok hızlı cevap verebilecek ve değişen hizmet biçimlerine hemen kendini adapte eden dinamik bir süreç yaşamışız. Bugün 8 milyonu aşkın Bankamatik müşterisine, 2 milyonun üzerinde internet ve 1 milyonun üzerinde İşCep müşterisine sahibiz."

"İş Bankası  bu ülkenin beytülmalıdır"

Yurt dışındaki 24 şubeleriyle birlikte toplam 1.344 adet şubeye ulaştıkları bilgisini veren Bali, "Hizmet taahhüdümüzün karşılığı olan hadiselerde hiç dur-kalk yapmadık. Şartlar olumsuza gittiği dönemlerde bile suyun akış yönünün tersine, kriz ve benzeri olguları ağırlaştırmayıp onları hafifleten, kendi bünyemiz içerisinde eritip mümkün olduğu kadar muhataplarımıza yansıtmamak için uğraşan bir tarzımız var. İstihdamı azaltma ve giderleri düşürme politikalarının ciddi yaygınlık kazandığı dönemlerde bile biz şube açmaya ve binlerce yeni çalışan istihdamına devam ettik. Bu orta ve uzun dönemli bir perspektifin sonucudur" dedi.

Bu yönüyle bakıldığında İş Bankası'nın artık kamuya mal olmuş bir müessese olduğuna dikkati çeken Bali, "Kamuya mal olmuşluğu 'Bu banka bu ülkenin beytülmalıdır, ortak malıdır' diye ifade ediyorum. Yeri geldiğinde bilgisizlikten, yeri geldiğinde vicdan eksikliğinden, bu işletmenin hakiki manada nereye dayandığı, hangi faaliyetleri yürüttüğü konusunda ileri geri değerlendirmeler oluyor. Mesela, Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) Atatürk hisselerini temsilen herhangi bir temettü ya da başka bir ad altında gelir kazanması söz konusu değildir. Mustafa Kemal Atatürk'ün vasiyeti gereği, Atatürk paylarına isabet eden temettü gelirlerinin yine vasiyete göre Türk Dil ve Türk Tarih Kurumlarına aktarılmasına nezaret etmesinden ibarettir ilişkimiz" değerlendirmesini yaptı.

“Belli bir sermaye grubunun bankası değiliz”

Bali, sahipliklerinin ve kamuya açıklıklarının sermaye piyasası kavramlarını aştığına dikkati çekerek, şöyle konuştu: 

"Biz Borsa İstanbul'da işlem görmek anlamında dar bir halka açıklık kavramı içinde değiliz, biz en geniş manada halka açığız, içinde kamu sermayesi olmayan en kamusal bankayız. Kamu bankası değiliz ama kamunun birlikte, ortak sahiplendiği bir değeri yönetiyoruz. Belli bir sermaye grubunun bankası değiliz. Belli bir sermaye grubunun şu ya da bu şekilde perspektifine göre faaliyetlerimizi yürütüyor değiliz. Siyasetle herhangi bir ilişkimiz yok. İş Bankası'nda siyaset yoktur ama İş Bankası’nın siyaseti vardır, İş Bankası’nın siyaseti kendisinin siyasetidir. Yani İş Bankalıların siyasetidir. O da şudur; bir anonim şirketi düzgün bir şekilde yönetmek ve bu ülkeye değer kazandırmaya devam etmek. Bunun başka bir boyutu da olamaz."

Sadece İş Bankası'na yolu düşmüş ya da burada çalışan, buradan emekli olan değil, bizim sayısız muhibbimiz, sayısız sahibimiz var. Akhisar'da Mehmet Can Amca, İş Bankası'na gözü gibi bakar, gider kontrol eder ve benimle telefonla konuşur. O bizim muhibbimizdir. Bu kavram ne sermaye piyasası ile ne de bankacılıkla izah edilebilir. Bu başka bir gönül bağıdır. Bu yüzden ortak maldır diyorum. Bu ortak mal üzerinde yapılan değerlendirmeler sırasında herkes gözünü sakınır gibi sakınmalıdır. İş Bankası zor zamanlarda bu ülkenin semalarındaki negatif enerjiyi toprağa verip nötrleştiren bir paratoner, zemini kaydırmayan bir istinat duvarıdır adeta. Sonuç olarak 90 yıllık süre içerisinde değişik dönemlerde olduğu gibi, siyaset değişir, ülkenin sosyal-kültürel eğilimi değişir, teknoloji trendleri değişir, yaşama biçimlerimizde çok tabii değişiklikler olur ama ne değişirse değişsin biz aynı hizmet anlayışıyla, aynı taahhüt ve kararlılıkla bu ülkeye hizmet etmeye devam edeceğiz."

“Aktif büyüklüğümüzün yüzde 64’ü kredilerden”

Adnan Bali, İş Bankası'nın yılın ilk altı ayındaki finansal performansına ilişkin yaptığı değerlendirmelerde, sene başında kredi büyümesi, karlılık, mevduat ve diğer alanlardaki hedeflerine paralel sonuçlar elde ettiklerini belirtti. Ülkeye en yüksek finansman desteği sağlayan banka olduklarını hatırlatan Bali, 220 milyar liraya yakın aktif büyüklüğe ulaştıklarını, aktifin yaklaşık yüzde 64'ünün kredilerden, bu kredilerin yüzde 72'sinin ise ticari kredilerden oluştuğu bilgisini verdi.

İş Bankası’nın en yakın izleyenden 16,1 milyar TL daha fazla ticari kredi verdiğini belirten Adnan Bali, “KOBİ’lere 38 milyar liranın üzerinde kredi kullandırıyoruz. Bütün varlığımız ile sahadayız. 60’ın üzerindeki ilde en yüksek ticari kredi kullandıran özel bankayız. Bu kadar yaygın ve hızlı büyümenin özellikle takipteki krediler açısından gecikmeler, ödemelerde aksamalar bakımından komplikasyonları olabilirdi.  İş Bankası bu bakımdan da tarihi seviyelerde bu konularda son derece üstün bir başarı gösterdi. Sektör ortalamalarının çok hızla ve açık ara altına indik. Takipteki krediler oranı sektör ortalaması yüzde 2,7 iken İş Bankası’nda 1,6’dır” diye konuştu.

Bunu çok kıymetli bulduğunu ifade eden Bali, “Çünkü biz kendimizi doğru kaynak tahsisinden sorumlu görüyoruz” dedi.

Adnan Bali, yılın ilk yarısında 125 milyar TL'nin üzerinde mevduatla özel bankalar arasında liderliği sürdürdüklerini ve yılın ilk altı ayında 8,3 milyar lira tutarında menkul kıymet ihracı gerçekleştirdiklerini dile getirdi.  Bali, 24 binin üzerinde çalışan, 6 bini aşkın Bankamatikten oluşan ATM ağı ve diğer şube dışı kanallarıyla üstün bir hizmet anlayışı içerisinde olduklarını ve şube dışı kanallardan gerçekleştirilen işlemlerin payının yüzde 82 düzeyine geldiğini söyledi.

Bali, 2015 yılının gelişmiş ekonomilerdeki bazı kritik karar konusu hususların yaratacağı belirsizliklere aday olduğunu belirtti.

Bali, diğer taraftan jeopolitik risklerin de ciddi oranda artmış durumda bulunduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Bir de genel seçim  var önümüzde. 2015 yılı çok yakın dönem içerisindekiler kadar olmasa bile yine dikkate almamız gereken belirsizlik parametrelerinin bulunduğu bir dönem olacak. Ama bu dönemde çok özel bir problemle karşılaşmaksızın bu süreci yönetebileceğimizi düşünüyorum. Bu ülkenin çok ciddi bir kriz tecrübesi var ve ayrıca geçmişte bu tür dönemleri bugünle kıyaslanmayacak makroekonomik kırılganlıklarla ve zayıf finansal sistemle birlikte yaşıyorduk, şimdi bütçe ve borç istatistikleri başta olmak üzere daha sağlam makroekonomik temeller ve otoritesiyle, denetimiyle, yönetimiyle daha sağlam bir bankacılık sektörüne sahibiz. KOBİ ve işletme bankacılığında özel bir vurgumuz var, çok da ciddi bir mevcut pozisyonumuz var. Tarım bankacılığına önemli bir vurgumuz var. Biz zaten tam bu konsept altında örgütlenmemiş olsak bile bu piyasalarda çok etkindik ama şimdi çok daha teknik manada buna göre örgütlenmiş faaliyetlerle tarıma da önemli bir destek sağlamayı hedefliyoruz. 2014 yılının beklentilerimiz paralelinde yürüdüğünü söyleyebilirim. 2015 açısından da bunu majör derecede değiştirecek bir olguyla şu anda karşı karşıya değiliz.”

2013 yıl sonu ve bu yılın ilk altı ayı itibariyle karlılık açısından bakıldığında net faiz marjlarının gerileme eğiliminde olduğunu belirten Bali, yılın tamamı için ise; yüzde 3,5-4 aralığında kalmasının beklendiğini ifade etti.

“Bisikleti sürme beceriniz yavaşken belli olur”

Hızlı büyüme dönemlerinden sonra özellikle de makul büyüme dönemlerine geçilmeye başlandığında varlık kalitesi ile ilgili kaygıların gündeme geldiğini anımsatan Bali, şunları söyledi: 

“Teknik manada bütün verileri içsel modellerimizle desteklediğimiz bir veri tabanı üzerinde çalışıyoruz. Yani meslek erbaplığı artık her bir vakayı tek tek inceleyerek yürütmeyi mümkün kılmıyor. O kadar yaygın ve perakende, o kadar çok sayıda işlem proses ediyorsunuz ki böyle bir tabloda sizin teknik manada çok gelişmiş sistemlere, içsel sistemlere sahip olmanız lazım toplam kaliteyi muhafaza etmek için. Bizim varlık kalitesi açısından bu dönemde en önemli kazanımlarımızdan biri bu içsel modellerimizin doğru çalıştığının teyit edilmesidir. Takipteki kredilerde yüzde 1,6 ile sektörün açık ara altında kalmamızda içsel modelimiz çok etkili olmuştur.”

Çok yüksek büyüme oranlarının olduğu ve firmaların da buna bağlı olarak yüksek cirolar yaptığı dönemlerde kasa döndüğü için işin fizibilitesi olmadığı halde var gibi görülebileceğine işaret eden Bali, şöyle devam etti:

"Bunun sınandığı dönem büyümenin makulleştiği dönemlerdir. Örneğin bisikleti sürme beceriniz yavaşken belli olur. Dengede kalmak yavaş giderken zordur. Halbuki hızlı giderken risklidir ama denge kolay sağlanabilir. O nedenle hızlı büyüme dönemlerinde işlerin fizibilitesinin gözden kaçtığı durumlar olabilir. Türkiye 2012 yılından beri makul hızlarla büyüyor. 2012’de daha yavaş, 2013’te bir miktar üzerinde ve 2014 yılı ilk çeyreğinde yüzde 4,3 büyüdü. Bu dönem aslında önemli bir test dönemidir. Böyle bir dönemde, sorunlu krediler oranı bankacılık sektöründe hala yüzde 3'ün altında… Hele İş Bankası gibi bu kadar yaygın ve hacimli bir plasmana sahip bir bankada da yüzde 1,6 gibi bir seviyede takipteki kredi oranı varsa ben bunun çok önemli bir test olduğunu ve iyi gelişmiş risk yönetim teknikleriyle çalıştığımızın önemli bir göstergesi olduğunu düşünüyorum. Bu dönemde bir sıçrama olmaması önemlidir.”

Kredi kartı ve kredilere ilişkin yeni düzenlemelerin çok önemli sonuçlar verdiğini vurgulayan Bali, "Bu yılın ilk altı ayı ile geçen yılın aynı dönemini karşılaştırdığımızda, geçen yılın ilk yarısında konut kredileri yüzde 16,8, taşıt kredileri yüzde 2,6, ihtiyaç kredileri yüzde 15,3 olmak üzere tüketici kredileri toplamda yüzde 15,4, kredi kartları ise yüzde 11,1 artmıştı. Bu yılın ilk yarısında ise; kayda değer yavaşlamayla, konut kredileri yüzde 4,4, ihtiyaç kredileri yüzde 7,2 artarken, taşıt kredileri ise yüzde 13 azalış göstermiş ve tüketici kredileri toplamda yüzde 5,2 artmış, kredi kartları ise yüzde 8 daralmıştır. Yani alınan tedbirler sonuç vermiş" dedi.

" (Konut balonu)  Probleme işaret edecek durumla karşı karşıya değiliz"

Konut kredilerindeki gelişmeleri ve sektördeki balon tartışmalarını değerlendiren Bali, geçen yılın ilk yarısında konut kredilerinde yüzde 16,8 ve bu yılın ilk yarısında yüzde 4,4 artış yaşandığını hatırlatarak, "Konut satışları 2013 yılı ilk yarısında 569 bin iken bu yılın ilk yarısında 525 bine gerilemiş durumda. Konut kredilerine özgü takip oranlarına baktığımızda sektörün kredi takip oranı 2013 yıl sonunda yüzde 0,60 iken, 2014 haziran ayında yüzde 0,54'e gerilemiş. Bizim yine banka olarak 0,50 seviyesinde bir oranımız var" dedi.

Balon tartışmalarının en önemli noktalarından birinin konut kredilerinin göreceli olarak ekonomide ne kadar yer tuttuğu olduğuna dikkati çeken Bali, şöyle konuştu:

"Bu kadar tartışıyoruz ama konut kredilerinin ekonomideki payı yüzde 6,9 - 7 düzeyinde. Bu oran tipik Avrupa ülkelerinde yüzde 50'lerde… Dolayısıyla Türkiye için alınacak çok mesafe olduğu gibi, temel bir soruna işaret etmekten uzak bir tabloyla karşı karşıyayız. Önemli noktalardan biri de BDDK'nın son derece proaktif aldığı tedbirler… Daha krizin çok önceki aşamalarında, bizde görece böyle sorunlar çok uzakta iken, hem ticari işyeri hem de bireysel konut alımı anlamındaki kredilendirmelerde krediyle gayrimenkulün değeri arasındaki ilişkiyi gözeten önemli düzenlemeler yapıldı. Örneğin konut değerinin yüzde 75'inin üzerini finanse edemiyorsunuz. Konut değerinin 4'te 1'i özkaynak olarak konulmak durumunda. Bu kredilerin ortalama açılış vadeleri, İş Bankasıportföyüne göre söylüyorum, 7-8 yıl civarında olduğuna göre ve yine bugün itibariyle kredilerin vadesine de aşağı yukarı 6 yıl kaldığına göre, demek ki 2 yıllık dönemi ödenmiş kredilerden bahsediyoruz. Konutun değeri 100'dü, 75 kredi verdiniz ve bunun da 4'te 1'lik dönemi ödendi. Teminat değeri ile kalan borç ve kredinin vadesi açısından temel bir soruna işaret etmiyor.”

“Fiyat tarafında bir sorun var mı? Konutların fiyatı yükseldi de fiktif bir durum mu var? Bundan dolayı mı konut balonundan bahsediliyor?” sorularına da Bali, şu karşılığı verdi:

“Nobel ödüllü Prof. Robert Shiller tarafından oluşturulan ölçüte göre konut sektöründe balondan bahsetmek için son 5 yılda enflasyondan arındırılmış olarak yüzde 100 reel artışın bulunması gerekiyor. Bu bir balona işaret etmenin ölçütü olarak kabul ediliyor. TCMB konut fiyat endeksine göre son beş yılın konut fiyatlarının enflasyondan arındırılmış artış oranı ülkemizde yüzde 15. Dolayısıyla değer-fiyat artışı, konut kredilerinin milli gelir içindeki yeri, kredilendirme prensiplerindeki teminat değeri ile kredi tutarı arasındaki ilişki, vade ve ödenen taksitlerin durumu açısından bakıldığında bana göre böyle bir probleme işaret edecek bir durumla karşı karşıya değiliz."

İş Bankası  maraton koşucusudur, uzun dönem oyuncusudur"

Yurt dışı yapılanması, yakın çevredeki jeopolitik gelişmelerin banka politikalarına etkileri ve yeni satın almalar konusuna da değinen Bali, son yıllarda yurt dışında aktif bir strateji izlediklerini söyledi. Bali, çevre ülkelerden başlayarak pozisyon almanın mümkün olduğu ve iş dünyasının ilişki sürdürdüğü ülkelerde, çeşitlenen ve artan ticaret çerçevesinde banka olarak hem müşterilerin bulunduğu yerlerde bulunacak hem de onlara öncülük edecek tarzda bir politika izlediklerini söyledi.

Bunun Türkiye ekonomisinin potansiyelinin tükendiği ya da yeteri kadar kullanıldığı perspektifi ile oluşan bir politika olmadığının altını çizen Bali, bu yıl İngiltere, Irak, Gürcistan ve Kosova'da ikinci şubelerini açtıklarını hatırlattı.

İlk şubeleri açtıktan sonra o piyasanın olanaklarından yararlanarak ikinci şubeyle derinleşme stratejisi izlediklerini vurgulayan Bali, şunları kaydetti:

"Yurt dışı stratejimiz uzun vadelidir. Siz bir ülkede ‘herhangi bir şey oldu, yeni bir değişiklik oldu politikalarımı yeniden, temelden gözden geçireyim’ diyorsanız bu zaten orta ve uzun vadeli perspektifle bir ülkeye hangi amaçlarla gidip gitmediğinizin daha net olarak belli olmadığı anlamına gelir. Halbuki İş Bankasımaraton koşucusudur, uzun dönem oyuncusudur. Kısa dönemdeki birtakım özel konjonktürlerden kaynaklanabilecek sapmaları dikkate alarak ikide birde tavır değiştirmez. Mesela Irak'ta beklentilerin ötesinde bir bozulma oldu. O süreci doğru yönetmeye çalışıyoruz ama ortaya çıkan sorunlar nedeniyle tavrımızı kısa sürede değiştirecek bir banka değiliz."

Bali, kredi kartı, ücret komisyon ve tüketici kredileri ve alınması gereken önlemlere değindi. 

Bali, kredinin, var olmayan bir satın alma gücünü insanlara bahşeden sihirli bir enstrüman olmadığını vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Sizin zaten satın alma gücünüz olmalıdır. Sizin zamana yayılmış gelirleriniz olmalıdır. Öngörülebilir gelirlerinize bina edilmiş geri ödeme planlarınız olmalıdır. Bu hesap açık veriyorsa, gelirleriniz ödemelerinize yetmeyebilecek ise kredi kullanmamalısınız. Kredi konusunda bireyler açısından şunu ifade etmek istiyorum; ödeyemeyebileceğinizi düşündüğünüz kredileri almak ve ondan sonra sonu  belli olmayan maceralara girmek yerine elinizde olan şeyi yapın, önce hayatınızı düzenleyin iş işten geçmeden önce. Aslına bakılır ise uzun söze gerek yok; ayağını yorganına göre uzatacaksın. Bu konuda bankacılık sektörüne de sorumluluk düştüğü kanaatindeyim. Otoritenin almış olduğu tedbirlerin arkasında da bu tür bir felsefenin yattığını düşünüyorum.

İnsanların akıllarını kullanmaları ve sepete pişmanlık koyacaklarına irade koyup ona göre gitmeleri gerektiği kanaatindeyim. Otoritenin aldığı bazı tedbirlerin sancılı sonuçları olsa bile kısa dönemde hane halkının özellikle belli noktalarında yoğunlaşabilecek risklerden bizi alıkoymalarının da isabetli olduğunu düşünüyorum.”

Gerek cari açık gerekse özel sektörün ya da hane halkının borçluluğundaki bazı yapısal kırılganlıklar varsa bunlar için yapısal önlemlerin de gerektiğine değinen Bali, "Bizi her yüksek büyüme döneminde yüksek bir cari açık sorunuyla karşı karşıya bırakan büyüme modelimizi de büyük ölçüde cari açık verecek şekilde tüketim alanlarına yönelten tabloyu da yapısal olarak dönüştürmemiz gerekiyor” dedi.

“Vasfa ve kaliteye dair gelişmeler sağlamalıyız”

Türkiye'nin inovasyon, teknoloji açısından belirli birikime ve olgunluğa geldiğini vurgulayan Bali, "Katma değeri olan üretim ekonomisi bizim için esas olmalıdır. İstihdam bu surette daha fazla artırılabilmelidir. Sadece rakamsal büyümeler değil, aynı zamanda vasfa ve kaliteye dair gelişmeler sağlamalıyız, işgücü piyasasında ve eğitimde de sağlamalıyız. Milli gelir hesaplamalarında nüfus vasfıyla ağırlıklandırılarak, örneğin okulda kalma süresi ile ağırlıklandırılarak hesaba katılıyor. Bugün ortalama okulda kalma süresi 6,5 -7 yıl olan bir ülkeyiz maalesef, daha kötüsü çağdaş dünya standardında eğitim alan ve o eğitim süresi kadar okullarda kalanlarla okul yüzü göremeyenlerin ortalaması bu. Bu toplumsal barış açısından da büyük risktir” diye konuştu.

Adnan Bali, Türkiye'nin kişi başına düşen milli geliri 2 bin küsur dolarlardan 10 bin doların üzerine çıkarırken çok büyük başarı gösterdiğine dikkati çekmek istediğini belirterek, şöyle devam etti:

"Bunu kimse küçümseyemez. Belki hayat standardı zaten yüksek kesimler bunu yeterince hissedememiş olabilirler ama bunun hayatın her alanında eğitimde, sağlıkta ve ulaşımda geniş kitlelerde olağanüstü karşılığı var. Fakat bundan sonrası aynı model değil. Eğer aynı modelde ısrar ederseniz daha fazla güç harcayarak daha az sonuç yaratacaksınız, patinajdır bu. Onun için yapılacak şey, ülkenin yatırım yapma iklimini, cazibesini artıracak, teşvik edici mahiyette kolaylaştıracak, hukuki altyapısını, etkin ve herkes için hızlı çalışan bir yapıda kurmak. Teşvik sistemlerini sosyal politikalarla karıştırmayıp örneğin geride kalanlara değil, ileriye gidebilecek olanlara yönlendirecek bir odakla yürütmek gerekli. Bizim bundan sonra yapacağımız iş bu yönleriyle biraz daha zordur. Vasıf değişimi öyle nicel performanslar kadar kolay değildir. Hukuktur, eğitimdir, sanattır, kültürdür, estetiktir ve bir toplumun gelişmesi, derinleşmesi, tekamülüdür.

Ülke olarak bugünkü vasıf düzeyimizle ulaşılabilecek en yüksek gelir seviyesine ulaştık. Kolay da değildi. Gözüpeklikle, cesaretle ve etrafta çıkan fırsatlara gösterdiğimiz müthiş müteşebbis güçle, refleksle ve bize özgü büyük bir başarı ile yaptık bunu. Ama bundan sonrasında bu işlerin altını daha kalıcı ve sürdürülebilir mahiyette standartlar oluşturarak doldurmak gerekir. Her alanda standartlar oluşturmak ve bunun yaptırımlarını da sonuna kadar uygulamak, örneğin bir çocuğunuz üzerine lavabo düşerek ölmemelidir, bir sanatçınız katalitik sobadan kaybedilmemelidir, yani lig değiştirmekten bahsediyorum.”

“Kredi notumuzu riske edecek her tür problemden uzak durmalıyız”

Adnan Bali, mevcut kazanımların da riske edilmemesi gerektiğini vurgulayarak, bunun da en başında ülke kredi notunun geldiğini ifade etti. 

Burada herkese görev düştüğünü dile getiren Bali, şunları kaydetti: 

"Neden ülkemiz 20 küsur yılın ardından yatırım yapılabilir ülke notunu tekrar alabildi? 1994'te, memur maaşlarının ödenip ödenemeyeceğinin tartışıldığı bir Türkiye'de iken kaybettik bu notu. Şimdi bu merhalelere ancak gelebildik ve üzerinden 1 yıl bile geçmeden ‘şimdi acaba notumuz düşer mi?’ sorusunu konuşur olduk. Burada herkesin bana göre milli görevi var. Daha önce ‘bu bizim çeyizimizdir’ dedim. Sandıklarda saklanmak zorundadır reytingimiz. Neden önemli? Uygun maliyet, uzun vade, farklı yatırımcı profilleri ve enstrümanlarına erişiminiz ancak bu suretle mümkün oluyor. Böyle olmadığınız zaman anında başka risk kategorisine ineceksiniz. Kendi ülkenizin hazinesinin çıkartmış olduğu borçlanma tahviline yatırım yapmanızın bile risk ağırlığı değişecek, maliyetleriniz yükselecek. Bu ülkenin yarattığı değerlerin daha fazlasının dışarı kaymasını istemiyorsak, daha fazlası içeride kalsın istiyorsak, kaynak maliyeti ve faiz de yükselmesin istiyorsak, kredi notumuzu korumamız lazım. Bunun için de onu koruyacak her tür hassasiyeti, önlemi gösterirken onu riske edecek her tür problemden de uzak durmalıyız.”

Şu anda bu tartışmaların özellikle politik gelişmelerle de ilişkilendirilerek maalesef erken bir şekilde yapıldığını belirten Bali, "Açıkça ifade edeyim, ben kredi derecelendirme kuruluşlarının ve bu kuruluşların karar alma süreçlerinin çok nesnel ve çok objektif yöntemselliklerle yürüdüğü kanaatinde değilim. Bu reyting kuruluşları da uluslararası ‘ekonomi-politik’e dahildir. O çerçevede de yürürler. Mesela Yunanistan'ın 6 kademe birden yükseltildiğini de gördük. Bizim için önemli olan şey, bu tür kuruluşların çalışma yöntemlerine ilişkin şikayetler yerine ya da 'bize adil davranmıyorlar' yakınmaları yerine vazifemizi doğru dürüst yerine getirmektir. Hiçbir kulp takılacak yer bırakmayacak şekilde biz vazifemizi yerine getireceğiz, reyting düşüşü suretiyle daha cazip koşullarda yatırım yapma beklentilerini boşa çıkartmalıyız, fırsat vermemeliyiz, çünkü kaybedilen bu ülkenin refahından  gidiyor" tespitlerini yaptı.

"Ölçülü bir faiz indirimi mümkün olabilir, olmazsa şaşırmam"

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) uyguladığı politikaları değerlendiren ve bu ayki Para Politikası Kurulu (PPK) kararına ilişkin beklentilerini aktaran Bali, Merkez Bankası'nın çok fazla sorumluluğu gönüllü olarak üstlenmiş durumda olduğunu düşündüğünü aktardı.

TCMB'nin normal şartlar altında formel bir fonksiyon olarak fiyat istikrarından sorumlu olduğunu vurgulayan Bali, şunları ifade etti:

"Finansal istikrar ve sürdürülebilirlik kavramı bunu aşan daha geniş bir kavramsa da; dış dengenin sağlanması, ekonomik büyüme gibi unsurları dikkate aldığınız zaman bunlar çok ağır sorumluluklar. Bu ağır sorumluluğun ben paylaşılması gerektiğini düşünüyorum. Ama Merkez Bankamız bu dönem içerisinde finansal istikrar ve finansal sürdürülebilirlik kavramı altında gönüllü olarak kendisine yüksek bir sorumluluk ve vazife atfeden bir anlayışla çalışıyor. Kolay bir iş değildir. Onun için paylaşılması gerekir diye düşünüyorum ve bugüne kadar da bu politikalarda özellikle yaratıcı, çok farklı enstrümanları çok farklı yönlerde kullanmak suretiyle çok da önemli sonuçlar alınmıştır. Özellikle finans sektöründe maç sonrası skor belli olduktan sonra yapılan yorumlara benzer şekilde değerlendirmeler yapmanın haksızlık olduğunu düşünüyorum."

TCMB'nin bu hafta gerçekleştireceği Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısına ilişkin de Bali, "Çok ölçülü bir faiz indiriminin mümkün olabileceğini düşünüyorum. Ama yaşanan bazı gelişmelere bağlı olarak bunu yapmamayı seçerlerse de şaşırmam" dedi.

"Çinli ICBC'nin Tekstilbank'ı satın alması hakkında görüşünüz nedir? Bu satın alma pazar payı dağılımını tehdit eder mi?" sorusuna Bali, şu yanıtı verdi: 

"Böyle büyük bir oyuncunun sektöre gelme hevesinin olması bu ülke için son derece olumlu. Bugün bankacılık sektörünü bu kadar dinamik kılan unsur, rekabetin kendisidir. Türk bankacılık sistemini, Avrupa bankacılık sistemi de dahil olmak üzere birçok gelişmiş kategorideki ülkelerin bankacılık sisteminden daha inovatif uygulamalara, kaliteye ulaştıran tablo bizzat bu rekabet dinamiğidir. Onun için dışarıdan bu tür bir katkının gelmesi bizim açımızdan, mevcut oyuncular açısından, özellikle yaygın bankacılık açısından bakıldığında çok önemli tehditler yaratmaz. Bu ülke, bugünkü penetrasyon oranlarıyla daha çok yol alma potansiyeli olan bir ülkedir. Yerliye de yabancıya da iş var, yeter ki bu ülkeye de değer kazandıracak bir uzun dönemli taahhütle gelinmiş olsun."

“İhracatın büyümeye olan katkısının artması  önemli”

Türkiye ekonomisine dair değerlendirmelerde de bulunan Bali, bu dönemde temel makroekonomik göstergeler çerçevesinde büyümenin kompozisyonunda önemli bir değişiklik olduğunu ifade etti. Bali, ilk çeyrekte yüzde 4,3’lük büyüme görüldüğünü, ama bundan daha önemlisinin net ihracatın büyümeye olan katkısının 2,7 puan artması olduğunu söyledi.

Yurt içi özel tüketim harcamalarının büyümeye katkısının düştüğüne işaret eden Bali,  “Makroekonomik politikalarla son derece uyumlu bir tedbirler zinciri söz konusu. Bunun sonucunda da büyümenin kompozisyonu bu yönde değişiyor. 2012’den itibaren başlayan biraz daha ılımlı ve makul büyüme süreci devam edecektir. Çok daha yüksek büyüme hızlarına ulaşmanın bugünkü konjonktürde çok mümkün olmadığını, çok da olumlu olmayabileceğini düşünüyorum. Bu çerçevede makroekonomik dengelerimizi bozmadan potansiyelimizle paralel olarak önemli birtakım yapısal dönüşümlerimizi de hayata geçirerek, bu dönemi bir fırsat, bir anlamda restorasyon dönemi gibi görmemiz gerekir” değerlendirmesinde bulundu.

Cari açık tarafında olumlu gelişmeler görüldüğünü aktaran Bali, 2013’ün sonunda GSYH’nin yüzde 7,9’u seviyesindeki cari açığın bu yıl sonunda 5,5 civarında oluşacağını öngördüklerini dile getirdi.

Bu tabloyu olumlu ve olumsuz etkileyebilecek faktörler olduğuna değinen Bali, “Türkiye’nin önemli ticaret partneri Irak’ta yaşanan hadiseler bu rakamları etkileyebilecek düzeyde. Gerek alternatif rotaların bulunması gerekse bu sorunların ticareti çok yoğun etkilemeyecek noktaya gelmesi dikkatle yönetilmesi gereken bir süreç. Diğer taraftan Rusya’nın ABD ve AB’den yapacağı ithalata ilişkin getirdiği kısıtlamalar birtakım yeni imkanlar doğurabilir. Türkiye’nin bugünkü iç dinamizmi ile çevresindeki olumlu veya olumsuz unsurları yöneterek gidebileceğini düşünüyorum” yorumunu yaptı.

Enflasyonun bir miktar yukarıya doğru gitmesinde döviz kurlarının yüksek seyri ve gıda fiyatlarının dalgalı seyrinin etkili olduğunu ifade eden Bali, yıl sonu için yüzde 8-8,5 aralığında bir enflasyon beklentileri olduğunu söyledi.

Petrol fiyatlarının jeopolitik riskler nedeniyle yükselmesinin hem Türkiye’nin ithalat faturasını büyüterek cari açık üzerinde olumsuz etki yapabileceğini hem de değişik ülkelerde yaratacağı yansımalar nedeniyle Türkiye’nin ticari ve ekonomik ilişkilerini etkileyebileceğini belirten Bali, şu anda kalıcı bir risk görülmemekle birlikte bunun makroekonomik göstergelerin sürdürülebilirliği bakımından önemli olduğunu kaydetti.

"Yüzde 3'ün üzerinde büyüme olur"

Adnan Bali, 2014 yıl sonu için yüzde 3’ün üzerinde bir büyüme olacağını tahmin ettiklerini aktararak, 2015 yılı Türkiye ekonomisine ilişkin şu değerlendirmede bulundu: 

“Dış konjonktür makro dengelerimizi bozacak bir hızlı büyümeye zaten imkan vermiyor. Bu konjonktürde bu ülkenin potansiyelinin altında kalarak sosyal dengede komplikasyon yaratacak ve bütçe gelirlerini de azaltacak derecede aşağıya doğru gitmeyecek veya diğer uçta, cari açığı sürdürülemez boyutta tetikleyecek kadar üst sınıra gitmeyecek şekilde bir bantta büyüme hedeflemeliyiz.. Bu da yüzde  5 civarındaki bir büyümedir. Konjonktür bunun bir miktar aşağıda oluşmasına neden olacak gibi görünüyor, ama ideal olan böyle bir büyümedir.”

Muhabir: Ümit Çevik, Murat Birinci 

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
İlgili konular
Bu haberi paylaşın